10 Mart 2008 Pazartesi

bal arısının hayatı

Balarısı (apis mellifica), eski Mısırlılar zamanından beri insanın dostu olmuştur. Yalnızca insanın yararlandığı balı üretmekle kalmaz, çok önemli bir işlev olan tozlaşmayı da yerine getirir. Ayrıca, halanları şaşırtıcı, karmaşık ve iyi örgütlenmiş toplumsal yaşantılarıyla bilim adamlarını da, sıradan kişileri de büyülemişlerdir.Balansının en çok bilinen tür olmasına karşılık, Kuzey Amerika’da 3 000′i aşkın tipte arı vardır ve bunların yalnızca 52 türü koloni halinde yaşar. Balansı (apis mellifica) zarkanatlılar (hymenoptera) takımının arıgiller (apidae) familyasındandır ve çeşitli alt türleri vardır. Tüm balarıları tanınmış, yetiştirilmiş ve yerlileşmiş hayvanlardır; bu yüzden, bir bakıma evcilleştirilmiş hayvanlar sayılabilirler, îki kasta ayrılmış (üretken erkek ve dişilerle, kısır işçiler) 30 000-60 000 bireyden oluşan, sıkıca örgütlenmiş koloniler yada toplumlar halinde yaşarlar. Her etkin kovan yada koloninin yalnızca bir doğurgan dişisi ve yüze yakın erkeği vardır. Koloninin geri kalanı, eşeylik organları yeterince gelişmemiş binlerce kısır dişiden oluşur. Bu yüzden yalnızca kraliçe (ana arı yada arıbeyi) ve erkek arıların üreme yeteneği vardır. Kraliçe ile işçilerin karınlarının ucunda karmaşık bir iğne düzeneği bulunur. Erkek arıların iğnesi olmaz. Kovanın tüm işini işçiler yapar: Yiyecek toplar, yavruları besler, kovanı yapar, onarır ve korur, genel olarak da koloninin tüm iç işlerini yaparlar.
BALARISININ YAŞAM ÇEVRİMİArı kolonisinin yaşamı, kraliçenin çevresinde döner. Kraliçe kovandaki en iri bireydir, kısa kanatlarının tam olarak örtemediği uzun, sivri uçlu bir karnı vardır. Bakire bir kraliçe, yetişkin yaşantısında 5 yada 7 günlük olduğu zaman bir düğün uçuşuna çıkar. Birkaç erkek arı onu izler. Çiftleşme uçuş sırasında olur ve başarılı erkek arının ölümüyle sonuçlanır. Kraliçe kovana döner, bir daha çiftleşmez ve koloni gereğinden çok kalabalıklaşıp oğul verme olayı ortaya çıkıncaya kadar, bir daha kovandan ayrılmaz. Düğün uçuşu sırasında kraliçenin aldığı milyonlarca sperma, karnındaki bir bölümde (sperma keseciği) saklanır ve kraliçenin yaşamı boyunca canlı kalırlar.Kraliçe düğün uçuşundan döl dönmez, yumurtlamaya başlar günde 3 000′e yakın yumurta çıkarır. Her yumurtlayışında kar boş bir petek hücresine batar ve bu süreç, işçiler onu besleyip temiz tuttukça uyuduğu sırada bile sürer. Demek ki, tek işlevi üremedir ve koloninin geleceği de onun yumurtlama yeteneğinin sürmesine bağlıdır. Kraliçe ömrü boyunca 4 yada 5 yıl yalnızca arısütü yer. Arısütü, işçilerin yutak altı bezlerinin ürettiği, bazı vitaminler yönünden zengin bir maddedir; çiçek tozu ve balla karıştırılarak işçiler tarafından kraliçeye yedirilir.Kraliçenin yumurtalarının çoğu üreme kanalındaki sperma keseciğinin yanından geçerken döllenir. Bu döllenmiş yumurtalar, verilen besine ve uygulanan bakıma göre ya işçi yada kraliçe olur. Yumurtalar döllenmeden üç gün sonra çatlar, bacaksız kurtçuklar (larva) ortaya çıkar. İşçi olacaklarsa, dadı işçiler onlara besin olarak bir topak biçiminde yoğrulmuş çiçek tozu ve bal (arı ekmeği) verirler. Kurtçuklar günde 1 000 -1300 kez yemek yiyerek, 24 saat içinde ilk ağırlıklarının beş katını bulurlar. Yumurtadan çıkmasından altı gün sonra hâlâ petek hücresinde olan her kurtçuk, ipek bir koza içine girerek 12 gün, görünüşte sakin bir nemf olarak kalır. Aslında bu sürede anatomide çok önemli birtakım değişiklikler olur. 12 günün sonunda kurtçuk kıpırdanmaya başlar, kozayı gevşetir ve cinsel açıdan kısır, yetişkin bir işçi olarak ortaya çıkar.işçi arı altı haftalık ömrü boyunca belirli bir sıra izleyen birçok iş yapar. îlk iki hafta boyunca, kovanın depo hücrelerinden getirdiği besinlerle kraliçeyi, erkek arıları ve kurtçukları besler. İki haftanın sonunda, işçi artık karın bölgesinin altındaki bezlerle balmumu üretebilir. Karnın altından sarkan pullar görünümündeki balmumunu arka ayaklarıyla kazır, keser, çiğner, yapım amacına uygun bir boyuta ve kıvama getirir. Bu balmumunu her biri kusursuz bir altıgen olan yeni petek hücreleri yapmada ve eski, hasar görmüş hücreleri onarmada kullanır. Kovanı temizleyip başka kovanlardan gelen yabancılara ve tarla fareleri gibi yağmacılara karşı korumak da, bu yaştaki arıların görevleri arasındadır.Bu kovan içi çalışma döneminden sonra, işçi arı, çoğunlukla oldukça büyük uzaklıklardan çiçek tozu ve balözü bulup getiren besin arayıcı bir arı olur. Bu besinlerin çoğu ya kurtçuklara yedirilir, yada ilerde kullanılmak için depo hücrelerine yerleştirilir. Depo hücreleri dolunca balmumuyla örtülüp kapanır. En yaşlı arılar, özellikle kovan çok ısınmışsa ısı 30°C’m üstüne çıkmışsa su taşırlar. Daha genç arılar, su damlacıklarını yaşlı arılardan alarak gereken yerlere dağıtırlar. Bu arada başka işçi arılar da, kanatlarıyla hava akımları oluşturacak bir tür vantilatör görevi yaparlar. Böylece su buharlaşır ve kovan serinler.Erkek arılar kraliçeden küçük, işçilerden büyüktür. Kanatları, geniş karnından daha uzundur, gözleri de kocamandır. Erkek arılar ne kendilerini besleyebilir ne de çalışabilirler. Bu yüzden, işçilerin kraliçe ve kurtçukların yanı sıra onlara da bakması gerekir. Erkek arılar döllenmemiş yumurtalardan gelişir, yalnızca çiftleşme dönemi olan bahar ve yaz mevsimlerinde ortaya çıkarlar. Kraliçenin düğün uçuşundan sonra kovanda birkaç erkek arının kalmasına göz yumulursa da, sonbahar yaklaşınca bunların tümü ya dışarı atılır yada öldürülür.Normal olarak bir kovanda bir tek kraliçe vardır. Ama işçiler kraliçenin yumurtlama etkinliğinin yavaşladığına yada yaşlı kraliçenin öleceğine inanırlarsa, birkaç büyük hücre daha yapılır yada var olan hücreler büyütülür. Kraliçe üreme işini sürdüremez hale gelirse, yumurtalarının bir bölümü daha büyük hücrelere geçirilir ve yumurtadan çıkan kurtçuklar arı sütüyle beslenir. Birden çok yeni kraliçe çıkarsa, kraliçe adayları aralarında dövüşürler ve rakiplerini sokarak öldüren aday, kraliçe olur.İşçilere kraliçenin sağ olduğunu anlatan, aynı zamanda da kovanın gereğinden çok kalabalıklaştığını gösteren ilgi çekici bir şey vardır. Kraliçenin ağzındaki küçük bir bez, az bir miktarı kraliçeyi yalayıp temizleyen işçilerin üstüne bulaşan bir madde salgılar. İşçiler bu maddeden üstlerinde bulunduğu sürece, kraliçenin sağ ve sağlıklı olduğunu bilirler.Ama üstlerinde bu maddeden bulunmaz yada bulunan miktar iyice azalmış olursa, işçiler hemen kraliçe boyutlu yeni hücreler yapmaya başlarlar. Kovanda çok sayıda arı bulunması nedeniyle bu madde tüm işçilere yetmezse, işçilerde bir huzursuzluk başlar. Bu huzursuzluk koloniye yayılır ve sonunda kraliçe, işçilerinin büyük bölümünü peşine takarak kovandan ayrılmaya karar verir. Buna oğul verme olayı denir. Kraliçe, genellikle eski kovandan pek uzakta olmayan bir yere konar, işçiler de çevresinde üzüm salkımı gibi bir küme oluştururlar. îzci arılar her yöne dağılarak yeni kovan için elverişli bir yer ararlar. Bu yer, insan eliyle yapılmış bir kovan da, içi boş bir ağaç gövdesinde yada bir kapının saçakları altında doğal bir kovan da olabilir. Kraliçe yeni yuvasını kurduktan sonra, çevrim yeniden başlar. Yalnız bu kez, kraliçe çiftleşmez.
KIŞI GEÇİRMEYazın sonu yaklaşıp havalar soğuyunca, yaşayan tüm erkek arılar öldürülür. Bir işçi arı yazın doğmuşsa, ömrü beş yada altı hafta sonra sona erer. Ancak, sonbaharda doğan işçiler, tıpkı kraliçe gibi kış boyunca yaşar. Soğuk havalarda, arılar birbirlerine sokularak bir top oluştururlar. Isı ne kadar düşse, top da o kadar yoğun olur. Doğal olarak ortadaki arılar daha çok ısınır ve bacaklarını, kanatlarını ve karınlarını oynatarak ısı üretmeye çalışırlar. Bir süre sonra, topun ortasındaki arılar yavaş yavaş dış çembere doğru ilerler ve yerlerini dıştaki arılar alır. Böylece arılar, en soğuk havalarda bile donmazlar.
YİYECEK BULMA VE BESLENMEArılar, besin maddesi olarak kullanılmayan ve kovanın bakımı açısından önemli olan üç madde toplarlar. Bunlardan birincisi olan kara mum yada arı reçinesini bazı bitkilerden sızan reçineli bir sıvı ağzında kovana taşıyan arı, kovanı onarmakta, kovandaki delikleri tıkamakta ve ölü arılarla düşmanların dışarı taşınamayacak kadar ağır gövdelerini mumyalamada kullanır. Kara muma benzeyen ama daha sıvı bir madde olan oğulotunu da, arıların kovana dışardan toplayıp getirdikleri sanılmaktadır, ama kaynağı tartışmalıdır. Oğulotu, hücrelerin içini kaplamakta vernik olarak kullanılır.Arıların kovana dışardan getirdiği en önemli madde, topluluğun ana besinini oluşturan çiçek tozu ve balozudur. Arılar çiçeklere kondukça, gövdelerine çok miktarda çiçek tozu yapışır. Arıların bacaklarındaki özel tüysü kıllar, çiçektozunu gövdeden süpürerek arka bacakların dışbükey dış yüzeylerine aktarılan sımsıkı toplar halinde yuvarlar. Sonra arı, uçarken arka bacaklarının aşağı sarkmasına yol açacak derecede ağır bir çiçektozu yüküyle kovana döner. Birçok çiçeğin taçyapraklarının dibindeki balözü bezlerinde bulunan balözünü de arılar, uzun bir hortum oluşturacak biçimde bitişik tuttukları uzun ağızlarıyla emerler. Balözü yutulunca, sindirim sisteminin özel işlevli bir bölümü olan balkursağına gider ve orada tükürük enzimleri, balozunun şekerini kısmen sindirir. Yiyecek aramaya çıkan bir işçi, balkursağının ucundaki bir supapı açıp balozunun bir bölümünün midesine gitmesini sağlayarak kendini doyurur. Kovana dönünce, balkursağında duran balozunu genç işçilerin ağzına kusar. Onlar da bunu dilden dile geçirerek balözündeki suyun buharlaşmasına yardımcı olurlar. Sonra, tıpkı fazla çiçek tozları gibi, balözü de boş depo hücrelerine konur ve bu hücreler balmumu ile kapatılarak depo haline getirilir. Depolama sırasında baldaki suyun bir bölümü daha buharlaşarak bal yoğunlaşır, iyi bir mevsimde, bir kovanda günde 1 kg bal üretilebilir. Bir arının çiçek tozu ve balözü yükü aşağı yukarı 5 mg olduğuna göre bir günlük balın elde edilmesi için, etkin bir kovanı oluşturan 30 000-60 000 arının günde ortalama 200 000 uçuş yapmaları gerekir. Arıların balözü kaynaklarını nasıl buldukları ve bunların yerini öteki işçilere nasıl haber verdikleri, uzun süre bir bilmece olarak kalmıştır. Geniş kapsamlı gözlemler ve deneyler sonucunda, izci anların değişik danslarla çiçek tozu ve balözü kaynaklarının yönü ve uzaklığı konusunda bilgi ilettikleri saptanmıştır. Besin kaynağının kovana uzaklığı 3 metreden azsa, balozunun bir damlasını kovanda depolayan arı, öteki arılar peşine düşüp yiyecek aramak için kovandan ayrılana kadar, dans ederek çemberler çizer. îzci arı, çiçeğin cinsi konusundaki bilgiyi ise karnın ucundaki bir bezden salgılanan kendi kokusunun bir damlasıyla çiçeği işaretlediği anda çiçekten aldığı kokuyla verir. Besin kaynağının kovana olan uzaklığı 3 m’den çoksa izciler daha karmaşık bir dans yapar ve bu kuyruk sallama dansında karınlarını kıvırarak sekizler çizerler. Dansın hızı besin kaynağının zenginliğini, süresi besinin uzaklığını gösterir. Gövdenin güneşe ve besin kaynağına göre yönelmesi ise, besinin yönünü belirler. Arılar bu yolla, 45 m sınırları içinde kalan bir doğrulukla, besinin yerini bulabilirler. Değişik kovanlardan gelen işçi arıların aynı cinsten arıların dansını güçlük çekmeden anladıkları kanıtlanmıştır. Ancak, ayrı cinslerden arılar arasında bilgi iletimi yapılamamaktadır.Dansın tek işlevi, besin kaynakları konusunda bilgi iletmek değildir. Aynı zamanda, oğul verme sırasında bulunabilecek yeni yuvalar konusunda da bilgi saglar.

Hiç yorum yok: